Sahanın uzmanları heyecanı şöyle tarif etmektedirler: “Heyecan, vücut yapısının tamamen sarsılmış ve alt üst edilmiş hâlidir; insanın bütün varlığında birden duyulur.” Başka bir ifade ile, heyecan, sinir sisteminin, buna bağlı olarak da hayatî uzuvların dengesinin bozulmasıdır.
Heyecanın motor gücü “adrenalin” bezidir. Heyecana sebep olan hadise ortaya çıkar çıkmaz, adrenal salgıları organlara akmaya başlar ve vücudun tepeden tırnağa dengesi bozulur. Heyecan, beklenilmeyen, bilinmeyen, yabancı bir uyarıcıya, yani heyecana sebep olan hadiseye karşı vücudun tepkisidir.
Çocuk, etrafındaki eşya ve hadiselere dair bilgisi arttıkça onları daha iyi kullanmayı ve idare etmeyi öğrenir. Onlara karşı duyduğu öfke bu hünerle beraber azalmaya başlar ve öfkenin yerine hüner geçer.
Çocuk, büyüklerinin tavrı ve davranışı sayesinde, daha bebeklikten kurtulmadan evvel insanların ona engel olabileceğini anlar. Onlara aynı zorbalıkla karşı koymaya uğraşır. Böyle davranışın ara sıra etki yaptığını görmekle beraber, çok geçmeden insanların cansız şeyler gibi olmadığını görür. Onlara güvenilmediğini anlar. Bir gün bir türlü, ertesi günü başka türlü hareket ettiklerini fark eder. Ana, babasının, kardeşlerinin zayıf noktalarını bulur ve ona göre onları idare etmeyi öğrenir. İnsanlar hakkındaki bilgisi arttıkça öfkeleneceğine, bu bilgiye göre hareket etmeye kalkışır ve öfke, yerini onları idare etme hünerine bırakır. Annesine istediğini yaptırmak için, başına oyuncağını atmaktansa, bir öpücüğün daha çok işe yaradığını görür. Kardeşleriyle pazarlık etmeyi, değiş tokuşu öğrendikçe, yumrukların yerini anlaşmalar alır. Kavgalar biter yerine uzlaşma geçer.
Çocukluğun orta yıllarına doğru, yeni bir engel, onun serbest hareketi önlemeye çalışır. Bu engel vicdanıdır. Çocuk, yapmaması gereken şeyleri yaptığı zaman içinde bir eziklik duyar, kendi kendine öfkelenir. Kendini cezalandırdığı da olur. Bu aczin önüne geçmenin çaresi olarak da kendine uygun yaşayış felsefesi geliştirir. Ailesinin ondan, gücünün üstünde iş beklemesi de böyle bir felsefenin gelişmesinde etkili olur.
İlkokul yıllarından sonra öfke kaynakları arasına sosyal çevre dahil olur.
Heyecan gelişimini şöyle özetlemek mümkündür: Bebelikte öfke vücut hareketinin önüne geçilmesinin sonucudur. İlk çocukluk çağında öfke, oyuncaklarla oynamasının, alışkanlıklara mâni olunmasının; ilgi duyulan bir faaliyetin, bir hareketin, yapılmak istenen bir işin önüne geçilmesinin sonucunda doğar. Biraz daha ileri yaşlarda bu vücut hareketinin önüne geçilmesinin yanında bazı sosyal durumlar da öfkelenmekte etkili olurlar. Ergenlik yıllarında ise öfkenin başlıca sebebi sosyal durumlardır. Ergen kendisini, utandıran, gülünç vaziyete düşüren, gücendiren, rahatsız eden herhangi bir hâlin içinde görebilir. Bunun sonucu olarak da bir gerginlik duyabilir.
Öfkeli İken Verilen Tepkiler
Bebekler kaskatı kesilir; debelenir; avaz avaz bağırır. Onların zihni ve kasları henüz gelişmediği için tepkisini ancak böyle gösterebilir. Okul öncesi yaşlarda bunlara, ağlama, bağırma, tekme atma, vurma, ısırma, tırmalama, tepinme, kendini yere atma, eşyalara zarar verme halleri ilâve olur. Biraz daha büyüyünce “hayır, yapmayacağım işte!” gibi sözlü karşılıklar verir; isimler takar, münakaşalara katılır. Ergenlik yaşlarında ise fiilî tepkiler, yerini sözlü tepkilere bırakır. Yerinde duramamak, odada gezinmek, sokağa fırlamak gibi tavırlar da görülür. Bazen de, kendisini kızdıran kimse ile konuşmamak gibi incelikler gösterir. Bu yaşlarda, erkeklerin ayağını yere vurmak, kızların ağlamak gibi fiilî tepki gösterdiği olur.
Heyecan gerginliğini giderme yaşla ters orantılıdır. Küçüklerin gerginliği daha çabuk geçer.
Gerginlik bastırılmamalı, kaynağı ortada kaldırılarak hemen giderilmelidir. Giderilemeyen gerginliklerde dolambaçlı yollara başvurulduğu olur. Büyüğüne kızan bir çocuk, ona karşılık veremeyeceği için, kardeşi ile dalaşır; öğretmenine kızan, arkadaşını hırpalar. Amirine kızan, iş arkadaşı ile atışır. Öfkesini çıkaracak birisini bulamayınca hırsını, önüne gelen her şeyi tekmelemek, kapıyı çarpmak, tabağı kırmak, masaya vurmak gibi şeylerden alır.
Bozguna uğrayan çocuk doğrudan intikam almak yerine, hiç kimseyi hedef almayan davranışlarda da bulunabilir. Bağırıp çağırmak, kendini yere atmak, hıçkırarak ağlamak gibi… Bu gibi faaliyetlerle, çocuk kendisini gerginlikten kurtarmış olur ve ondan sonra, sanki o, o değilmiş gibi, çatışmaya sebep olan şeylerden büsbütün başka şeylerle neşeli neşeli meşgul olmaya başlar. Heyecan taşkınlıkları, ruhî durumu temizler götürür ve yeni bir heyecan için yer hazırlar. Onun içindir ki heyecan taşkınlıklarının önüne geçmeye, onu durdurmaya kalkışılmamalıdır. Bu, gerginlikten kurtulmak için iyi bir yol değildir. Can sıkıntılarını, daha belirmeden evvel önlemek, meydana gelmelerine sebep olmamak elbetteki her şeyden daha iyidir. Fakat heyecan patlak verdikten sonra yapılacak en iyi şey ondan zararsız bir şekilde kurtulmanın çaresini aramaktır. Bazı defa çocuklar uğradıkları bozgunluk ve hayâl kırıklığına doğrudan doğruya karşı gelmezler ve ona boyun eğmiş gibi görünürler, fakat öte taraftan sinsi sinsi, sonradan yapacakları şeyin pilanını kurmaya çalışırlar ve birtakım dolambaçlı yollarla gerginliklerini gidermeye koyulurlar. Bu yol, doğrudan açık tepki vermesinden tehlikelidir. Anında tepki çok defa uyumla neticelenir. Açık davranmaktan kaçan ve heyecanını örtbas etmeye kalkışan bir çocuk uzun zaman gerginlikten kurtulamaz. İntikam almayı başaramayan çocuğun heyecanı içinde kalır ki, bu hal daha zararlı sonuçlara gider; kin duymayı öğrenir. Asıl göz önünde tutulacak çocuk, heyecan uyarıcılarına hiç bir tepkide bulunmayan çocuktur. Çocuğu susturmakla öfkesinin önüne geçtiğini sanan bir öğretmen veya ana-baba hiçbir şey bilmeyen birisidir. Zira öfke bu gibi yollarla söndürülemez. Ateş küllenebilir, fakat için için yanmaya devam ettikçe en beklenilmeyen bir şekilde ve zamanda yeniden kıvılcımlanıp, alevlenebilir.
Bozgunluk, faydasızlık ve ne yapacağını bilmemek hissi çok fazla derinleşince çocuk umutsuzluğa düşer. Ne yaparsa yapsın işe yaramayacağı duygusuna kapılır ve bu onu çok korkutur. Kendini kabahatli bulur, küçüldüğünü, aczini, beceriksizliğini hisseder. Karşılaştığı engelleri ortadan kaldırmak için uğraşmaz olur. Ancak, hiç bir işe yaramama ve başarısızlık hissi uzun sürmez. Küçüldüğünü hisseden çocuk, bir gün birdenbire silkinip kalkınabilir. Yalnız bu gibi durumlar tekrarlanacak olursa bunların her birinin bıraktığı iz çocukta yavaş yavaş ne yapsa başarılı olamayacağına bir inanç uyandırabilir. Bunun içindir ki ara sıra kızmasını bilen, kavgacı bir çocuk, akıl sağlığı bakımından, kendisini bozgunluğa kolayca kaptırarak ona boyun eğen bir çocuktan çok daha iyidir.
Öfkenin hem süresi, hem ifade edildiği şekil yaştan yaşa değişir demiştik. Okul öğrencisi çocukların % 90'ında öfkenin beş dakika sürdüğü görülmüştür. Yüksek öğretim öğrencilerinde ise bu zamanın – ortalama – on beş dakika olduğu bulunmuştu.
Öfke Nöbetlerini Önlemek
Bozguna uğrayan, ne yapacağını bilemeyen bir kimsenin kavga etmesi tabiî bir tepkidir Varılmak istenen gayenin yolundaki engelleri ortadan kaldırma çabası sağlık bakımından doğru sayılan bir davranıştır. Öfkede hak edilmemiş bir şey yoktur; bir insan öfke duymakta haklı olabilir. Onun için aileler, öğretmenler bunu, çocuğun hayatından çıkarmayı hiç bir zaman düşünmemelidirler. Fakat alevlenivermek hoş karşılanan bir davranış da değildir ve değiştirilmesi lâzımdır. Heyecanın kendisinde veya onu meydana getiren uyarıcıda değişiklik yapmak mümkün olmadığına göre yapılacak tek şey tepkiyi yararlı bir şekilde idare etmeye çalışmaktır.
Tepkide değişiklik meydana getirebilmek için atılacak ilk adım, aynı heyecanın değişik kimseler için değişik kıymet taşıdığını göz önünde bulundurarak, meselenin bütünlüğünü anlamaya çalışmaktır. Çocuğun biri öfkelenmekten zevk almayı öğrenmiş olabilir; diğer biri öfkesini etrafındakileri idare etmek, onlara istediğini yaptırabilmek için bir vasıta olarak kullanabilir ve öfkelenmek için en ufak bir şeyi bahane edebilir, bir başkası da öfkesiyle başka bir şeyi örtbas etmeye, gizlemeye, göstermemeye uğraşabilir. Yahut da öfke, çocuğun o dakikada başarmak istediği, varmak istediği işe fazla kıymet vermesinden doğabilir. Öfkelenmenin arkasında bunlardan yalnız tek biri veya birkaçı birden bulunabilir. Onun için ana, baba veya öğretmen çare aramaya başlamadan evvel öfkelenmekle çocuğun ne elde etmek istediğini anlamaya çalışmalıdır.
Bir yetişkin, çocuğun heyecanlanmasını, öfkelenmesini birçok yollarla önleyebilir. Bunlardan en kolay olanı, öfkeye sebep olan şeyi ortadan kaldırmaktır. Meselâ: İki çocuk kavga etmeden beraber oynayamıyorlarsa yapılacak şey onları beraber bulundurmamaktır. Bir baba şakalarında şayet çocuğu öfkelendirinceye kadar ileri giderse, bunu yapmaması lâzımdır. Bu şekilde öfkenin sebepleri ortadan kaldırılınca birçok meselenin önüne geçilmiş olur. Çocuğun, elde etmek istediği amacın değiştirilmesi, yahut ilgisinin başka tarafa çekilmesi de öfkenin önlenmesinde denenebilecek yollardandır. Meselâ: Çocuğun elindeki oyuncağı alıp, ondan sonra bunun yarattığı öfkeyi ortadan kaldırmaya çalışmaktansa, evvelâ çocuğun ilgisini başka bir şeye çekmek, ondan sonra elindeki oyuncağı almak çok daha doğru olur. Zira böylelikle çocuk oyuncağının elinden alındığının farkında bile olmayacağı için öfkelenmesine sebep kalmaz. Eğer çocuk hiç de fena olmayan bir şeyi, öfkelenerek elde etmeye veya istemeye alışmış ise ona, bu gayeye daha uygun bir yoldan ve öfkelenmeden nasıl ulaşabileceğini öğretmek lâzımdır. Meselâ: Bağırıp çağırmadan, kıyamet koparmadan annesinin kendisiyle ilgilenmediğini öğrenmiş olan bir çocuğun ateş püskürmesini önlemek için öfkeyi başka yola çevirmeye çalışmak yerine çocuğa ilgi göstermek daha doğru olur.
Aşırı heyecan
Aşırı heyecan
Yüzünüz kızarıyor, elleriniz titriyor, ne söyleyeceğinizi şaşırıyor musunuz? Aslında insanların aşırı heyecanlanmaları doğaldır. Bu heyecan günlük hayatı olumsuz etkileyecek duruma geliyorsa bu noktada bazı tedbirler alarak heyecanınızı yenebilirsiniz.
Heyecan duygusu kişinin günlük hayatında önemli bir yer tutar. İlk defa araba kullanma, yeni bir işe başlama, tanımadığı fakat onun için önemli olan kişiler arasına katılma vb. kişilik farklılıkları olsa da hemen herkeste belli bir heyecan meydana getirir. Heyecan belli bir ölçüde olduğu takdirde kişinin daha dikkatli olmasına yardımcı olan, yaptığı işten zevk almasını sağlayan bir duygudur. Sosyal alanda başarılı olmuş kişiler, büyük sanatkârlar, diğer insanlardan biraz daha heyecanlı veya ataktır. Her insan aynı derecede heyecana sahip değildir. Bazı insanların diğerlerine göre daha heyecanlı olduğunu davranışlarına bakarak söyleyebiliriz. Bazı kişilerin ise heyecanı dışarıdan belli olmaz. Her iki durumda da heyecan belli ölçüde kişinin yararınadır. Kişi duyarlı ve heyecanlı olmasını bir avantaj olarak görmelidir.
Aşırı Heyecan Hata Yapmaya ve Psikolojik Problemlere Yol Açabilir
Bununla beraber aşırı heyecan kişinin davranışlarını kontrol etmesine engel olarak hata yapmasına sebep olduğundan zararlı olmaktadır. Ayrıca heyecanın normalden fazla olması bazı psikolojik problemlere de yol açmaktadır. Sosyal fobi, asansör, yükseklik fobisi gibi fobiler, panik atak, konuşma bozuklukları ve kekemelik, dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu gibi psikolojik rahatsızlıklar, heyecanı kontrol edememe ile yakın ilişkilidir.